NE İŞ
- Malayani Adam

- 30 May 2018
- 2 dakikada okunur
Ada vapuru yandan çarklı, bayraklar donanmış cafcaflı; simitçi, kahveci, gazozcu… hopbaaa. Hatırlıyorum, ben daha çocukken sokaklarda oynanırdı oyun, online değil, candan olurdu arkadaşlıklar. İşte o zamanlarda biz büyük abiler olarak kıyıda köşede kalmış küçükleri kollamak için onları oyunlarımıza fasulyeden eklerdik. Hep gülmüşümdür bu tabire de, “fasülye olum o, sayılmaz”:)
Yazarlık da iş dünyasında bazılarının gözünde böyle bir şeymiş; fasülyeden meslek. Reklamcı olduğum yıllarda, “ne iş yapıyorsun” diyenlere reklamcı olduğumu söylerdim, konu kapanırdı. Meğer aynı şey yazarlara olmazmış. Buyrun size yaşadığım komik diyaloglar.
Bir cafede, sevdiğim bir büyüğümle oturmuş, çay içip muhabbet ediyorduk. Ellili yaşlarda abimizin bir tanıdığına rast geldik, masamıza oturdu. Neden bilmiyorum, ilk görüşte hoşlanmadım adamdan, siyasetin kibri ve riyası bulaşmıştı her tarafına. İki hoş beşten sonra beni tartmaya karar verdi aklınca.
Hııı, ne işle meşgulsünüz?
Yazarım.
Peki gerçekte ne yapıyorsunuz, yani para kazanmak için?
Kadın satıyorum, ayrıca duruma göre uyuşturu, kalpazanlık ve çok yolsuz kaldığımda siyasetle de ilgilendiğim oluyor.
Tam bir yazar cevabı vermişim, adam o kadar politik ki yüzü bile kızarmadan çayını içip kalktı. Bir ikincisini de rahmetli babama anjiyo yapan profesörle yaşadım.
Aferin, bende yazıyorum, tabi hobi olarak.
Sahi mi, tesadüfe bakın; bende hobi olarak açık kalp ameliyatı yapıyorum.
Açık kalp ameliyatı...
Kurbağa kesmiştik orta okulda, biyoloji dersinde.
Canlandırdınız mı bari?
Sizin yazdığınız kadar işte.
Yine bir gün, rahmetli babamdan kalan eski bir tesbihe gümüş imame taktırmak için Üsküdar’da bir gümüşçüde gene meslek konusu açıldı. Zanaatkar bir yandan tesbihi diziyor, diğer yandan bana yazdığı şiirleri okuyordu. Yazar olduğumu söylediğime pişman olduğum anlardan biri daha işte.
Ya Üstad, daha bunun gibi bir sürü şiirim var ama kitap çıkarsam ne olacak, para etmiyor ki...
Bişiii sorucam, şimdi inci gibi diziyorsun tesbihi, gümüşü de kendin şekillendiriyorsun, tasarım yemeğin de var, methini duydukta geldik sana. Soru şu, sen gümüşleri yamuk yumuk yapsan, tesbihleri dizerken sayıları karıştırsan ya da kullandığın ipler kopsa, dandik taşlar kullansan bu kadar müşterin olur, namın yayılır mıydı?
Tabiki hayır bizde ata mesleği bu.
Değil mi, bu durumda para kazanamazdın. Yazarlıkta böyledir usta; iyi bir yazarsan kazanırsın, yoksa her eline kalem alandan, iki mısra döşeyenden yazar da, şair de olmaz.
Arkadaş ortanında yeni tanıştığım bir Yuppy ile aramızda geçen konuşma da çok farklı değildi.
Ne iş yapıyorsun?
Yazarım.
Kitabın var mı?
Okuman yazman var mı?
Yuppyleri de sevmem. Özenti olan herşeyden nefret ediyorum, elimde değil. Hele birde Yuppy takılıp Ingilizce bile bilmiyorsa çok fena.
Ya çok bilmişler, onlara ne demeli? Her şey hakkında fikir sahibidir bu abiler. Hocaya namaz, peygambere Kuran öğretirler.
Sohbetiniz çok hoş, mesleğiniz nedir genç adam?
Yazarım.
Hangi gazete?
Haberci değilim, yazarım.
Köşe yazarları var ya Ahmet Hakan gibi…
Ha at ha eşek diyorsun yani, kalem tutsun yeter; eyvallah abi, sen daha iyi bilirsin.
Bir de altta kalmayı sevmeyen tipler vardır, hani yazarlık havalı bir meslek; bir anda herkesin ilgisini çekersiniz. Sorular gelir, insanlar nedensiz bir hayranlık duyar. İşte böyle anlarda sizi çekemeyen tuhaf ego-manyak tipler de vardır.
Yazarlık güzel bir meslek, eskiden bende yazıyordum.
Okuyorlar mıydı peki?
Acaba bu kadar kişinin bilip de benim bilmediğim nedir? Yazar olmaktaki sıkıntıyı hala çözebilmiş değilim. Siz çözebildiniz mi? Ne diyor Barış Abi; "yaz dostum, güzel sevmeyene adam denir mi?" burada söz konusu güzel sevmek mi yoksa bir güzeli sevmek mi?




Yorumlar