Hayattan Kareler - İkinci Kare
- Malayani Adam
- 21 Eyl 2018
- 3 dakikada okunur
Pazar sabahı, açtım gözümü; kim bilir kimim bugün? İşedim ağzımda sigaramla, külü düştü klozete, usulca batışını izledim dağılıp zerrelerine. Sende beni izliyor musun darmadağın batarken sularına, sifonu çek Malayani, kapansın bu sayfa.
Duşa girdim, söndü sigaram, kırılıp düştü ağzımdan. Soyundum ıslak kıyafetlerimden, “Tanrım hissetmiyorum, hiçbir şey hissedemiyorum. Benki sevmem soğuk suyu, üşümüyorum.”
Yaslayıp sırtımı duvara oturdum olduğum yere, tüm yersiz düşüncelerimle. Seviştiğim kadın içeride bir yerde, duygularım, duygularım nerede? Adını unuttum, gözleri yeşil, annesi ölmüş, o öksüz ben yetim.
Hiç aşık oldun mu diye sordu, “sen Malayani Adamsın, olmuşsundur mutlaka.”
“Oldum…”
“Sonra ne oldu?”
“Geçti…”
Güldü, anlamadın neden. Daha farklı hayal etmiştim seni dedi, bende öyle dedim, “umduğum gibi çıkmadım” Yine güldü, tanrım neden sürekli gülümsüyor, neden gamzeleri bu kadar güzel ve neden tüm nedenler…
Bir kuşum vardı, küfürbazdı; at kafası, ejderha pipisi, çükçü paşa derdi. Gelip göğsüme konar sakallarımı temizlerdi, sonra boynuma yaslanıp uyurdu şah damarımın üzerinde, ben de uyurdum.
Buruş buruş ellerim, çıkmaz yollarım gibi, nereye kaçsam peşimden sürüklediğim kendim gibi. Kesik kesik tenim, yılların soldurdurduğu dövmem, bıçak yaralarım, çocukluğumdan hatırladığım bir beden; kimim, neyim, ne bileyim…
Çıktım duştan, gözlerim kan kırmızı. Bir sigara daha yaktım ateşi tenimden. Çay suyunu koydum, giyindim, kanepemdeki yabancıyı izledim; ne kaybetmişti ki burada arıyordu.
Tanrım bugün akşam olur mu, ya sonra, nasıl sabah olacak? Adı neydi kızın, babam cennette mi, bu günlerde geçecek mi? Fisilik, votkalı çay, can sıkıntısı, rakamla 1347 yeni mesaj ve 296 mail; okumadan sildim hepsini.
“Günaydın”
“Günaydın gamzeli”
“Üçü bir arada var mı?”
“Bilmem sen söyle…”
“Hayvan, kahveden bahsediyorum.”
“Makinede yapabilirsin”
Gamze, adı Gamze, Yirmi dokuz yaşında, beyin cerrahı, ne havalı meslek. “Beyni açıyoruz, içine bakıyoruz, sonra kapatıyoruz.” Beyin deyince nedense hep Antony Hopkins aklıma gelir, umarım doğru yazmışımdır adını :) Hani filmde adamın kafatasını açıp canlı canlı beyninden bir parça alarak yine adamın kendisine yedir ya, tanrım ne sahneydi ama. Sevdiği kadına kıyamadığı için kendi bileğini kesen “Cani”. Kuzuların sessizliği, “meee”
“Bu sabah hiç misafir perver değilsin”
“Sen de gece hiç misafir gibi değilsin”
“Şikayetçimisin…”
“ Horlamasan daha iyi olurdu.”
“Hahaha ben horlamam”
“Tanrım neden hep böyle söylerler”
“Ne alakası var canım, horlamam ben”
Sahiden horladı mı, hatırlamıyorum. Fisilik hapşırırdı uyurken, boynum ıslanırdı, iğrenmezdim. Rahatsız olmasın diye yazın sıcağında ne klimayı açar ne yerimden kımıldardım. Votkalı çaydan zehirlendi, havan hastahanesine götürdüm, midesi mahvolmuş. Adını sordular; Necmettin Varis Büyükejdarhaoğlu dedim, A’nın üzerinde inceltme var.
“Dalga geçiyorsun dimi?”
“Dalgalandım da duruldum, koştum ardından yoruldum, binlerce güzel gördümde, en son sana rastladım”
Gitsin istiyorum, üzerindeki gömleğimi de götürsün; anılarımı, hatıralarımı, dün geceye dair ne varsa yanına alsın. Fisilik gelsin, yazarken kalemime konsun, klavyeye konup beni deli etsin. Lanet hayvan nerden düştün aklıma beş yıl sonra.
“Sesin berbatmış”
“Fisilik severdi”
“Fisilik?”
“Muhabbet Kuşum”
“Senin Muhabbet Kuşun mu vardı…”
“Muhabbeti çok iyiydi, ona ejderha pipisi demeyi öğretmiştim.”
Tanrım yine ne oldu, neden her dediğime katıla katıla gülüyor? Ne zaman gidecek, gidince ne bok yiyeceğim, kanepeye uzanıp aptal bir film izleyebilirim ya da yazarım belki. Belki de dışarı çıkarım, Caddebostan’dan bir fahişe kapar sabaha kadar sahilde muhabbet ederim. Hiç unutmuyorum, bana parayla seks yapıyorum diye orospu diyenler benimle parayla seks yapanların kendisi diyen fahişeyi. İkimizde parayla seks yapıyoruz yani, ikimizde orospuyuz demişti.
“Tuhaf adamsın.”
“Ucube diyen var.”
“Aynaya baksın kimse o gerizekalı.”
“Temiz bir ameliyatla beynini alabilir misin?”
“Var mı dersin?”
“Bunu ben de düşündüm. Özellikle de Malayani yerine mal yani yazarak çığır açtıklarını zanneden moranlarla karşılaştığımda.”
“Ne istiyorlar senden?”
“Bir anlasam. İnsanlar tuhaf, şiir makinesi zanneden var beni, adamın biri yarın doğum günüm bana şiir yazar mısın diye mesaj atmış.”
“Yazdın mı?”
“On bin dolar istedim, hala cevap vermedi.”
İlk kez bu kadar güzel gülüyor; sade, beklentisiz. Belki de “neden burada” benim aksime o biliyor. Ne tuhaf, penceremin önündeki oyuncak kuşlar, ne hoş şapkalarınız ve atkılarınız var. Yıllardır oradasınız, izler durursunuz sokağı, sizinle oynayarak büyüdü evladım, hiç uçmadınız.
“İyi bir adamsın”
“Beni mi kandırıyorsun, kendini mi?”
“Galiba kendimi”
“Bana da öyle geldi”
“Neden yazar oldun?”
“Böyle doğdum.”
“Yazar olunmaz, doğulur diyenlerdensin.”
“Bişe demiyorum, gelişine yaşayanlardanım.”
Sessizlik, neden hep böyle zamanlarda olur, yapmak istediklerimizle yaptıklarımız birbirini tutmadığından mı? Bazen sadece söyleyecek bir şey yoktur. Sessizliği dinlemenin hatta paylaşmanın vaktidir. Öyleyse sus artık, yazma, anlatma, konuşma. Söylenecek ne kaldı?
Malayani Adam, 21.09.2019 - Kaleme alınan tarih.

Söyleyecek çok şeyi olanın, söylebilecek hiç bir şeyi yoktur. İşte bu yüzden; sessizliğin derin cevabına, hiç bir sesin yetemeyişi, hafif kalışı hep bundandır.
Hayattan Kareler - İkinci Kare.... Çok beğendim söylenecek çok şey var.....Son satır böyle kalsın (Malayani Adam, 21.09.2019 - Kaleme alınan tarih.) On ay sonra belki hikayenin devamı gelir..