Bu aralar reklamcılık sektörüyle içli dışlıyım. Edebiyat dünyasının takıntılı ve bir o kadarda saplantılı köşelerinden çıkıp yeni ufuklar açtım kendime. Açtım mı, evet açtım, yeni mi, bilmiyorum, bana biraz tanıdık geliyor.
"Hah işte, küpelerimi taktım, pirsinglerim, kıçımdan düşmek için mazeret arayan pantolonum ve üzerime bir kaç beden büyük gelen çılgın tişörtümde tamam. Sakızım, sakızım nerde, sakızım olmadan olmaz, yapamam sakızsız, gevrek gevrek çiğnemeli, şapırdatmalı, cool görünmeliyim. Farklıyım ben, farklı olmalıyım, farklı davranmalıyım, şaşırtmalıyım herkesi. Konçlarımın bağcıklarını bağlamamalıyım mesela, umursamaz bir tavır olmalı yüzümde. Neden mi, ne kadar aptalsınız, reklamcıyım ben diyorum, işim yaratmak, yaratırım ben, tasarlarım ben, kurgularım ben, mükemmelim, sanatçıyım aslında. Evet evet sanatçıyım ve bir sanat atölyesinde reklamlar yaratıyorum. Ne anlarsınız siz, benden daha mı iyi bileceksiniz markanız için önemli olanı, ben reklam filminde sahnenin sonunda balonlar uçacak diyorsam dinleyeceksiniz beni, uçacak o lanet balonlar. Çünkü her şeyi ben daha iyi bilirim, baksanıza bana, aşmışım ben, o yüzden böyleyim. Tanrım kutsal bir şeyim nerdeyse, yaşasın ben, yüce ben."
Hayatım boyunca bir şey var ki beni hem şaşırmıştır hem de ürkütmüştür; insanlık maskesi altına gizlenen egoların kişileri nasıl sirk maymunlarına çevirdiği. İçinde yaşadıkları kafesin konforsuzluğundan habersiz, gelip geçenlerin attıkları fıstıklarla (övgü- pohpohlama) beslenen, bu haylaz tür ilginç, ilginç olduğu kadarda hastalıklıdır. Takıntıları, kendilerini gördükleri pencerenin buğulu olmasından kaynaklanan görüş bozuklukları, onları bir takım acayipliklerin içine sürüklüyor olsa gerek. Normal insanlar arasında fark edilecek bir meziyetlerinin ve kişiliklerinin olmaması elbette ki aşırılıklarının, ilgi çekmek için yaptıkları türlü numaralarının sebeplerinden biri. Ama gerçek bu kadar sığ değil, bu bir rant, bir arz talep meselesi.
Haklısınız, bende bir çoğunuz gibi normal bir sanatçı görmedim. Hepsinin acayip olarak ele alabileceğimiz bir iki huyu mutlaka var ve olmuştur. Balzac; üzerinde çalışırken giydiği kıyafeti olmadan asla yazamazmış. Stephan King; her zaman aynı cins kağıda yazarmış, kağıdın gramajı ve boyutları değiştiğinde konsantrasyonu bozulurmuş. Bu örnekleri genişletmek mümkün, ışık ayarları, yazma koşulları, odalardaki koku, renk, eşya gibi unsurların çeşitliliği takıntıları da beraberinde getiriyor. Kabul ettiğim başka bir şey daha var; genellikle üstün yetenek olarak tanımlanan sanatçıların, istediklerinde çok güçlü sosyal bağlar kurabildikleri halde yalnızlığı ve sessizliği tercih etmeleri. Biraz huysuz ve geçimsiz oldukları da doğru ama gösteriş budalası, edepsizliği geçtim, saygısız olanını hiç görmedim. Hepsi maddi imkanlarının el verdiğince şık, ne zaman, nerede, nasıl davranmasını gerektiğini çok iyi bilen insanlardı. Tutkuluydular, hırslıydılar belki ama asla bencil ve çıkarcı değillerdi. İç dünyalarında çalkantıların etkisiyle zaman zaman yaşamdan soyutlanıp fildişi kulelerine sürüklenseler de çoğu böyle bir tabirin karşılığını yaşamaz, yaşayamaz. Düşünce biçimleri, hayata bakışları onları farklı davranmaya itse de bunlar toplumun dinamiklerini sarsacak, şebeklik boyutunda "ben buradayım" diye haykıracak şeyler hiç değildi.
Akıllı deliler kitabı
kendimden başkasıyım
Kelimelerden dışarı itilmiş
kalıpları olmayan bir hikaye kimliğim
Bensizliğimde açılan gerçeklik
bilemezsin
o zamandan bu zamana
istinye de martıların çığlıklarını
sarıyer de ki börekçiyi
ve o yangını
Kendini sanatçı zanneden yetenek hırsızlarına bir sorum var, neden sanatınızı icra ederken adınızı gizleyemiyorsunuz? Altına sığındığınız benleriniz buna izin verirse çekin kendinizi sahneden de ne demek istediğime kulak verin. Gerçek sanatçılar sizler gibi eserler üretmek için yırtınan kimseler değildir, onlar eserinden kurtulamayan buruklukların kurbanlarıdır. Lanetleri algılarında ve asla tahmin edemeyeceğiniz içsel yaşamlarında mühürlüdür.

Comments